Şu anda oturduğum yerin ismi 9405. El calafate’de bir Patagonia restoranı. Tavana yerleştirilmiş musluk borularından geçen elektrik sistemi ile aydınlatılıyor. Restoranın tam ortasında, dikeylemesine kesilerek paylaşımlı masa haline getirilmiş ve hala kökleri yerinde duran bir ağaç var. Bu ağaç masaya bir sıra uzakta duran ikinci sıradaki masalardan birinde oturuyorum. Ağaç masanın diğer tarafındaki büyük masalardan birinde, arkadaşlarıyla birlikte gelmiş, masanın başında ve bana dönük oturan, yaklaşık benim yaşlarımda bir Alman var. Konuştukları sırada Alman olduğunu yakaladım. Zaten görünüşü de oldukça stereotipe uygun… Yandan ayrılmış sarıya yakın saçlar, beyaz ten, okka bir burun, öpüşürken suratının neresinde olduğunu anlayamayacağın kadar ince dudaklar… Yine de buradaki, şef dışındaki en atraktif kişi. “Şef mutfakta olur kardeşim, oha yani onu nerden gördün de kıyaslıyorsun?” diyorsanız; arka çaprazımdaki masada oturan grubu tanıyormuş ki kaplumbağ kabuğundan kafasını uzatıp, gelip yanlarına iki çift laf etti. Ayrıca eklemek istiyorum ki, ben geldiğimde ıssız teksas kasabası görünümlü mekan, şu anda full çekiyor. Her zamanki gibi ayağım süper uğurlu geldi 🙂 Tabi bunun bir anlamı da şu oluyor; tek başınıza sap gibi oturuyorsanız özellikle de yemeğinizi bitirip üstüne tatlınızı da bi güzel yemişseniz, “haydi canım sana güle güle” vaktinin gelmiş olması 🙂

Akşam vakti yapılacak pek birşey olmayınca bu küçük kasabada işte böyle şeylere sarıyorsunuz efendim…

Yani yemekten sonraki diğer opsiyonum da, buranın hemen bitişiğindeki, -bilmem kaç küsür derecelik bir mekanda, parıltılı bir eskimo kostümü giyip, alkolsüz içeceğimle 25 dakika geçirmekti ki ona da yeltenmedim haliyle haha.

Şöyle bi barda oturayım, iki barmenle, iki etrafla sohbet ediyim de yapamıyorsunuz, toplamda iki-üç bar var, onlarda da barmenler sadece İspanyolca konuşabiliyor. Etrafta da İngilizce konuşabilen oldukça fazla turist var ama onlar da “sevgilim duydum ki oralar çok romantikmiş hadi bi 30. balayımızı yapalım” modundalar…

Neyse zaten bütün “iki” günün yorgunluğu vardı, şarap ve yemek harikaydı, otelime geri döneyim de bir güzel uyuyayım 🙂

Not: Restoranın linkini ekleyemiyorum, çünkü yok. Ana cadde üzerinde Chalten Travel’ın karşı sırasında diyebilirim. Ama bonus olarak şunu ekleyeyim, Laguna Negra‘da özel çikolatalı kahvelerinden içtim ki çok lezzetliydi. Tabii ki çok tatlı!