Avenida Santa Fe üzerinde alışveriş dükkanları görmekten bezmiş bir halde yürürken, az biraz diğer dükkanlara göre girişi daha büyük bir kitapçı ile karşılaştım. Biraz dinlenmiş olurum, serinlerim, kitapları incelerim dememiş olsam belki bu yazıyı yazmıyor olacaktım. Çünkü içeride, 100 yıllık geçmişi olan bir yapı beni bekliyordu…

Girişinden yüksek tavanlı güzel bir binaya girdiğinizi anlıyorsunuz fakat biraz ilerleyince “hadi canım!” oluyorsunuz… Bir tiyatro salonundasınız. Artık koltukları yok, kulisi yok, sahne yerine sandalye ve masalar yerleştirilmiş… Ama sonuçta balkonları olan, yüksek tavanlı, asma katları, koca tavan resimleri olan dev bir tiyatro… İstediğiniz kitabı alıp, bir kenarda ya da balkonlarda ya da cafesinde okuma yapabiliyorsunuz. Serbest bir kütüphane olmuş artık burası…

1900’lü yılların başında yapılmış, çok ünlü Arjantinli sanatçıların sahne aldığı, sonrasında sinema salonuna dönüştürülmüş ve ardından da 2000’de El Ateneo olarak şimdiki halini almış. Googlamayın, işte burada: El Ateneo Grand Splendid

İçeriden kare kare fotoğraf paylaşmayacağım, zaten internetten bolca bulabilirsiniz… İçerideki fotoğraf çeken turist nüfusu, her daim, turla İstanbul seyahatine çıkmış sevimli Japon kafilesi oranlarında 🙂

Belki birkaçınız bu söyleyeceğim şeyi benim gibi hissetmiştir… İstanbul’da Tünel’den aşağı Karaköy’e inerken, az ilerdeki sokağın başında başımı sağa her çevirdiğimde, bir an koca elleriyle beni yakalayacak bir devin ayak ucundaymış gibi hissederim. Ve o dev Galata Kulesi’dir. Daracık sokakların arasındaki o koca taş kule… El Ateneo’nun girişinden ilerlerken bir anda karşılaştığınız bu tiyatro salonu bende Galata Kulesi’ne benzer etkiyi yarattı. Anladım ki, yaklaşık 100 yıl kadar önce Carlos Gardel’i izlemeye gelen insanlarla aynı antredeydim ve içeri ilk adım attıklarındaki aynı heyecan ve şaşkın bakışları, bu güzel tiyatro salonunun altında onlarla paylaştım.