Hiç de eski zamanlardan gelen bir isim değil San Carlos de Bariloche. Şehir oldukça yeni. 19.yy’da bir Alman kişinin (Carlos Widerhold) bu bölgeye gelip dükkan açmaya karar vermesinin ardından, Almanca konuşan diğer ülkelerden (Avusturya, Slovakya, Almanya) gelen göçmenler de adamın ardına takılmış ve biraz İtalyan biraz da Şilili katkılarıyla şehir olmuş mu?.. Olmuş işte. Her yerden bir tel çalıyor 🙂

Zaten şehir, 1930’lar da “İsviçre stilinde” yeniden bir elden geçirilmiş. Bu nedenle hediyelik dükkanlarda St Bernard cinsi köpek oyuncakları veya girişlerinde fondü tanıtımı yapan restoranlar görmeniz çok normal.

Bariloche’deki hostelimde 6 gün kaldım. Hostelde kalmak için oldukça uzun bir zaman. Böylece kaldığım odadan bir sürü insan geldi geçti… İlk vardığım gün akşam saatleriydi. Ancak eşyaları yerleştirdim, çıktım dışarıda birşeyler yedim. Döndüğümde odada kimse yoktu. Anladım ki 4 kişilik odada benim dışımdakilerin hepsi erkekti… Yattım yatağıma ve uyumaya başladım. Bir ara birisi geldi, tepemdeki yatağa tırmandı. Sonra diğeri, yan taraftaki tepeye. En son gelen çok kokoş çıktı. Her türlü bakımını gürültülü bir şekilde yaptı. En son da üzerindeki her şeyi çıkarıp yere attı ve yatağa girdi. Bunların hepsi seslerden “gördüklerim”, yoksa sırtım dönüktü. Sabah kahvaltı için aşağı inip de tekrar yukarı çıktığımda yan yataktakilerin İsrailli iki erkek olduğunu öğrendim. Gerçekten de seslerden çıkardığım gibi bir tanesi acayip bakımlı ve vücuduna özen gösteren bir erkekti… İsrailli olduklarını öğrendiğimde şaşırdım açıkçası. O bölgeden gelen kimse ile karşılaşmamıştım o ana kadar. Ve bu yazıyı hazırlarken edindiğim bilgilere göre İsrailliler için oldukça popüler bir turizm noktasıymış. Anlamış olduğunuz üzere bu kadar şeyi şu son kurduğum “popüler”li cümle için anlattım 🙂

Ve, evet arkadaşlar, hiking seviyor olabilirsiniz ama burası aslında skiing için var olan bir yer. Bütün “cerro”larda füniküler ve benzeri sistemler ile tepelere tırmanış imkanı ve tepeler üzerinden de kayakla iniş noktaları var.

Sonuç: “Gezgin ne arar la Uludağ’da?!”

Eğer ki kış turizmi sever insanlardansanız ve bunu acayip uzak bir noktada gerçekleştirmek istiyorsanız burası işte orası 🙂 İlk paragraftan ve önceki tangolu yazımdan da anladığınız üzere, San Carlos de Bariloche böyle kimliksiz, ruhsuz ama bulunduğu noktadan dolayı da doğal güzelliği ile çekilir hale gelen bir yer.

Özellikle Hotel Llao Llao’dan da az biraz bahsederek bu yazıyı tamamlamak istiyorum. Gittiğim yerler, mekanlar vs. hepsini alt kısma listeliyorum.

Bahsini gececeğimiz otel merkezden yaklaşık 20 km uzaklıkta, tepe üstüne kurulmuş, ultra lüks, karma stil bir mimariye sahip, bünyesinde golf sahası, nehrin kenarında da ayrıca özel bir ek bölgesi bulunan şaa şaalı bir yapı. Otelin devasa bahçesinde, girişe yakın yerinde bayraklar direklere çekilmiş… Şimdi tarihi hakkında bilgi edindikten sonra; diğer bayrakları anladım da aralarında neden Türk bayrağı olduğunu merak ettim… Çaktırmadan bir Türk, Almanca konuşan toplumlar arasına mı kaynamıştı acaba? Valla olur, beklenir yani 🙂 Ya da Llao llao ile golf oynayan ultra zenginlerimiz mi oldu; “lüks kardeşliği”! Kim bilir?.. Fikri olan varsa yazsın lütfen 🙂

Artık Arjantin’e ara vermek gerekecek. Yolculuk buradan Şili’ye, Osorno üzerinden Puerto Varas’a, oradan da Santiago ve Neruda’nın evinin olduğu liman kasabası Valpariosa’ya.

Not: Bir outdoor mağazasının girişindeki küçük cafe’de oturmuş bunları yazarken, tam yanımdaki genç bana İspanyolca birşeyler sordu. Özür dileyip İspanyolcamın az olduğunu söyledim. İngilizce konuşmaya başladı. Buenos Aires’te yaşadığını buraya tatil için geldiğini, aslında babası “Pablo”nun burada yaşadığını söyleyip, yanındaki 50-60 yaş görünümlü adamı gösterdi. Selamlaştık. Ardından burada Starbucks gibi bir yer olmadığından yakındı… İstanbul’u duymamıştı sadece Türkiye’yi biliyordu. Muhtemelen bilse çok severdi. Adımbaşı Starbucks olduğunu düşünürsek, İstanbul onun için Buenos Aires’ten bile daha güzel olabilirdi 🙂 Yaşı 15 idi. Benimkini sordu 33 dedim. Yüzündeki ifadeden daha genç olduğumu düşündüğünü anladım 🙂 Yalnız mı dolaşıyorsun dedi bana. Evet dedim. Nedenini sordu. Bu kadar uzun süreli gezerken yanına birini bulmak zordur dedim, ayrıca yalnız gezmek iyidir, keyiflidir 🙂 Babası kalkınca o da kalktı görüşürüz dedik birbirimize, gittiler.

Kaldığım hostel: Periko’s Youth Hostel

Eğer ki yolunuz düşerse bi bakarsınız duruyor mu 🙂

La anonima isimli marketten alışveriş yaptım, aynı El cafate’deki gibi

Antares‘in mekanında bira ve yemek yedim. Yeni bira yaratalım derken biranın bütün lezzetini heba etmişler. Porsiyonları da insan üstü… Fotoğraftaki tek kişilik nachos! Yanındaki 250lik bardak, düşünün yani. Öteki fotoğrafta da sarhoş Faslı amca ve yanındaki kankisi. İlla çekecekmiş fotoğraflarını. Ben de çektim 🙂

Hostelde, resepsiyondaki hatunu dinledim ve otobüs biletimi almak için terminale yürüdüm. 45 dakika. İyiki de yürümüşüm… Bunları yakalamış oldum. Ayrıca buralarda gezinirken biletinizi internet üzerinden, önceden almaya çalışmayın. Gidip terminalden kendiniz alın. Hem daha çok opsiyonunuz olacak hem de internetten bulamadığınızı terminalden alabileceksiniz.