Okula vedamı geleneksel tatlarımız eşliğinde yapayım dedim de şanım yürüsün… Yani şanım, baklavalar ve sarmalarla, okulun kapısından içeri; faltaşı gözler, sulanmış ağızlar ve “allaaahhh o da ne!” ifadeleri eşliğinde girdi 😀

Burada bir Türk mahallesi yok fakat uzun zaman önce gelip, yerleşmiş Ermeniler’in bulunduğu bir bölge var. Benim apartmana göre aşağı Palermo, doğrusuna göre de Palermo Soho. Bu bölge Ermeni Kültür merkezinin bulunduğu sokak ve etrafındaki birkaç sokağı kapsıyor.

Perşembe günü, Kültür merkezine çok yakın bir pastaneden, Cuma günkü kapanışa yetecek miktarda güzel mamalardan aldım 🙂 Alışverişi yaptığım sırada kasanın arkasında ikisi kadın ikisi erkek dört kişi vardı… Bana gülümseyen kızlardan birine baklavanın kilosunun ne kadar olduğunu sordum ve ardından da yarım kilo almak istediğimi söyledim. Düzgün söyleyemememden mi yoksa yarım kilo alan pek yok mudur bilemedim, kızcağız geri kalan gruba dönüp birşeyler sordu. Hepsi bana döndüğünde yüzlerini; “media… medio kilo?… medio… mmm… half kilo?… medio?” gevelemesini gerçekleştirdim. Gevelememden bir sonuç çıkabildi ki “Si” (evet, ok) dediler, bu cevabın ardından kendi aralarında bir iki konuşma geçti… Sonra kızcağız hazırlığa girişti. Bu sırada adamlardan biri bana İspanyolca ve İngilizce olarak nereli olduğumu sordu. Şahsen Türkiye cevabını vermeye çekindim fakat söyledikten sonra ardından koca bir gülümseme ile beni onaylayıp, “aaa bak o Türkçe konuşabiliyor” diye diğer adamı gösterdi.  O da Türkçe birkaç kelime edince gülüşmeye başladık hep birlikte… Ben de rahatladım böylece… Tabi Türkçe konuşan adama, Türkçe-İspanyolca-İngilice ve sonu yine Türkçe ile biten bir cümle kurdum ki off da ne offff! İnternasyonelliğin dibine vurdum haha! Bu alışverişten arkadaşım İris’e bahsettiğimde o da “keşke birkaç kelime Ermenice öğretmiş olaydım sana, iyiydi” dedi. “Valla süper, şahane olurdu” dedim. Tabi Ermenice ile de artık nasıl bir sohbet olurdu, böylesine çoklu bir dil kabilyetinden sonra Star Wars’un kalan iki bölümünde de  C3PO’u ben mi oynardım, artık kim bilir!..

Sonuçta baklavalar yendi, sarmalar hüpletildi, teşekkürler edildi, ders bitti, facebook ve mail adresleri verildi-alındı vedalaşıldı ve okul bitti.

Bugün ise Buenos Aires’teki son günüm. Akşam hazır edeceğim çantamı sırtıma atarak yarın sabah 7 uçağı ile El calafate’ye gideceğim. Sonrası yok. Bir çizgi var şu anda, takip edeceğim bir güzergah, ama nerede ne kadar kalırım arada çizgiden kaçamaklar yapar mıyım o kısmı belirsiz.

Heyecanlı değilim. Sadece uçuşumu problemsiz geçirmek istiyorum, o kadar.

Son bir ayda tıklım tıkış metro ile ya da insanlarla yapış yapış bir otobüsün içinde trafikte kalmaktan oldukça yıldım. Malum İspanyolca dersleri… Önemliydi… İstanbul’da da aynı şeyden boğulmuştum. Artık koca koca insansız boşluklar, dağlar, kırlar, nehirler bürüdü gözüme haha.

Bakalım nasıl geçecek…