4000 kilometrelik bir uçuş ile Peru’dan, Brezilya’nın Iguazu’suna vardım. Aslında Brezilya’ya yukarılardan, Venezuella’dan sonra gitmek isterdim, hatta Kolombiya’yı da aradan çıkartarak… Ama sürekli yer değiştirmek, uzun otobüs yolculukları, dil ile yaşadığım zorluklar derken açıkçası yıldım. Belki de geriye bıraktığım yerler hayatımdaki başka yolculuklar içindir…

Havaalanına inip de kendimi uçaktan dışarı attığımda boğuk nem ciğerlerime doldu. Hava yağmurluydu ama bu nemin yağmur ile ilgisi yoktu… İnanılmaz yoğun bir yeşillik vardı ve bu yeşilliğin etkisi buram buram içime doluyordu…

Havaalanı ile merkez pek uzak değildi. Otelime varınca güzel bir duş aldım ve tam anlamıyla yaydım 🙂 Uzun bir süreden sonra yattığım alanda tek başına olmanın tadına vardım.

Burada kalacağım zamanı kısa tuttum çünkü sadece şelale için gelmiştim… Tüm seyahatim boyunca “görmeden dönemezsin!” tavsiyesi ile dolup taştığım yer! Gezmek için Pazar ve Pazartesi günlerim vardı. Yani yarın bir tarafını, ki bu Brezilya tarafı oluyordu, Pazartesi de Arjantin tarafını gezecektim ve Salı günü Rio de Janeiro’ya geçecektim.

Cumartesi akşamı yani vardığım günün akşamı dışarı çıkıp biraz yürüyüş yaptım ve sonra da atıştırmalık uygun bir yer bulmak için bakındım. Her yer ızgara etçiydi. Ama öyle tek porsiyon da söyleyemiyordun; 4 kişilik menü opsiyonu dışında başka alternatif yoktu!.. Ben de en makul olan 7eleven görünümlü mekana girdim: Pizzarama Restaurante. Menüden bir sebzeli pizza söylerim diye bakınırken Türk mezelerinin içine düştüm! Siparişi almaya gelen arkadaşa dayanamadım “Türkçe konuşabiliyor musun?” diye sordum. O da “dur çağırayım” diye restoranın ortaklarından biri olan Türk arkadaşını bulmaya gitti. Gelen kişi beni Türkçe ile karşıladı ve kısaca bir sohbetten sonra sipariş almadan, “ben sana bir şeyler hazırlatıp göndereceğim” dedi ve mutfağa gitti. Yani taaa ormanın ortasındaki küçücük bir kasabada ben kendi ülkemin sevdiğim yemeklerinden tadabilmiştim! Zeytinyağlı dolma, fındık lahmacun, haydari… Güzel insan, yemek bitiminde ince belli bardağına kadar ayarladı, çay içip sohbet ettik… Saolsun yiyemediklerimi paketledi, üstüne hepsini de ısmarlayıp beni kıpkırmızı bir suratla uğurladı 🙂

Pazar sabahı erkenden kalktım zaten erken kalkmamak elde değildi çünkü otel inanılmaz derecede turist kaynıyordu ve hepsi de çok sesliydiler… Kahvaltıdan önce lobideki seyahat yetkilisi ile konuştum. Brezilya tarafına nasıl gidip gezebilirdim ve Arjantin tarafını nasıl çözebilirdim… Arkadaş bana bölgeyi çok detaylı anlattı… Otobüs ile nasıl ulaşacağımı da açıkladı. Ertesi gün için de ikinci gezi rotamı servis ile ulaşım olarak organize etti.

Kahvaltıdan sonra yağmurun az yağmasını dileyerek spor ayakkabımı ve az da olsa yağmurluk sayılabilecek montumu giydim. Peru’da kaybettiğim süper eşyalarımdan sonra zaruri idare etme durumları…

Otobüs durağına gittim, İspanyolca derdimi otobüs şoförüne ilettim o da kenarında anlayıp beni öndeki otobüse yönlendirdi ve ona binip son durak şelalenin girişinde indim.

Şelale girişi oldukça büyük bir alandı… Muhtemelen çok kalabalık olup bu koca alanın dolup taştığı zamanlar oluyordu… Gişelerden giriş biletimi aldım ve bana belirtilen otobüs sırası için beklemeye başladım. Yağmur ufak ufak atıştırıyordu, şanslıydım 🙂 Otobüs sıram gelip de otobüse bindiğimde ingilizce rehber konuşmaya başladı ve otobüsün güzergahını nerelerde durak olduğunu vs. açıkladı. Şelaleyi görme noktasındaki durakta hepimiz indikten kısa bir süre sonra yağmur deli gibi yağmaya başladı ve ormanın içinde mahsur kaldık gibi bir durum oluştu. Buna rağmen hepimiz biraz kalıp manzaranın ve ortamın tadını çıkarmaya çalıştık. Benim için yeterli miktara ulaştığımda durağa geri yürüdüm ve otobüs ile döndüm. Maalesef ki ancak bunları çekebildim…

Zaten herkesin de dediği üzere olay Brezilya tarafında değildi… Ben esas Arjantin tarafını görmeliydim! Ki haksız da değilmişler aşağıda göreceksiniz 🙂

Otele döndüğümde acayip ıslanmıştım. Çakma yağmurluk hakikaten çakma korumuştu ve ayakkabılarım patatese dönmüştü… Ertesi güne kurumuş olmaları gerektiği için biraz canım sıkılmıştı açıkçası… Çok nemli olduğu için kasaba bir şey kurutmak pek mümkün olmuyordu. Nereden anladın dersen de bir gün önce kurusun diye açıkta sandalyenin üzerine bıraktığım çoraplarım hala tamamen sırılsıklamdı… Neyse kurutma makinesi falan derken ayakkabıları ertesi gün çift kat çorapla idare edecek kıvama getirdim 🙂

Sabah erkenden kapıda hazır bekleyen servis, otelden katılan bir-iki kişiyi de aldı ve yola çıktık. Bugun hava çok çok daha iyiydi ve hatta bulutların altından güneş kendini biraz hissettiriyordu… Önce sınır geçişi yaptık sonra da az biraz uzun bir yol yaparaktan İguazu Şelalesi’nin Arjantin girişine vardık. Şoförümüz, ‘akşam saat 5:00’da gelip alacağım sizi’ dedi ve gitti. Saat çok erkendi ve dünü düşününce o kadar saat ne yapacağım konusunda kara bulutlar düşüncelerimi kaplamaya başlamıştı ki biletim ile birlikte haritayı elime alınca bulutların dağılması bir saniyeden fazla sürmedi 🙂

Parkur üzerine parkur doluydu ve bir sürü de şelalenin gözlemleneceği nokta vardı… Parkurlar platformlar halinde şelalenin her yerine inşa edilmişti. Siz doğanın içerisinde buram buram yeşil bir doğa örtüsüyle birlikte şırıl şırıl ve tepelere doğru da gürül gürül sesler eşliğinde dolaşabiliyordunuz. Parka ilk ulaştığınız andan itibaren sizi ‘Coati’ler karşılıyordu ve hiç de peşinizi bırakmıyorlardı 🙂

Şelalenin en alt kısmındaki parkurdan başladım. Sırayla da yavaş yavaş yukarı doğru çıktım. Parkurların kesiştiği noktalar vardı ve bir parkuru tamamlayıp diğerine rahatça geçiş yapabiliyordunuz.

Dışarda uçarken görüdüğünüzde içinizde de kıpır kıpır eden inanılmaz güzellikte kelebekler vardı… Gelip üzerinize konup sizinle dolaşabiliyordular. Çeşit çeşit kuşlar… Çeşit çeşit bitkiler, mantalar…

Dolaştıkça çok daha parçası oluyordunuz buranın… Büyüleyici bir etkisi vardı…

En üst bölüme geçtiğinizde ki burası şelalenin ‘DEV’ bölümü olarak adlandırılıyor. Hakikaten de şelalenin karşısında minnacık olduğunuzu hissediyorsunuz. En etkileyici tarafı ise bu kademeden izlerken suyun akışı sizi paralize ediyor…

Şelaleyi besleyen ve varlığını sürdüren içinde bulunduğu ormanın kendisi… Ağaçlar sayesinde iklim nemli ve yağmurlu geçiyor ve bu da şelaleyi en kurak dönemlerde bile besliyor. İnsan müdahelesi olmadıkça kendi döngüsü içerisinde her zaman varolmaya devam ediyor… Fotoğrafları arka arkaya ekliyorum, belki gezi etkisi yapar umuduyla, aynı şeyleri paylaşabilmemiz dileğiyle…

Doğal güzelliği dolaşıp tadını çıkarmak dışında başka önerim yok. Malum burası aslında büyük bir işletme ve standart tesis yemekleri ve turistik dükkanlar dışında başka bir şey yok.

Bunun dışında gün boyunca bir damla bile yağmur düşmedi! Bolca kuruyacak fırsatım oldu yani… Özellikle de yarın uzun bir yola çıkacağımı düşünce inanılmaz derecede mutluydum. Bu arada önceden de aklıma gelip de kontrol ettiğimde uçak biletleri İguazu-Rio De Janeiro arasında inanılmaz ucuzdu. Yani otobüs fiyatına uçak bileti vardı! Fakat gelişmeler bu şekilde ilerlemedi… Ne yazık ki o gördüğüm süper ucuz fiyatlar sadece Brezilya vatandaşları içinmiş. ID numarası olmadan işlem yapamıyordun ve tüm iyi niyetle lobideki sevimli çocuk yardımcı olmaya çalışsa da o uçak bileti alınamadı 🙁

Ertesi gün Brezilya tarafına gitmeden evvel, iyi ki uzak değildi, otobüs terminaline gidildi ve o gördüğüm süper uçak biletleri fiyatına 24 saatlik otobüs bileti alınabilindi… Evet evet! Yanlış duymadınız 24 saat! Ve evet ben bu yolculuğu yaptım arkadaşlar… Her oturduğu yerde uyuyabilen, ki koltuklar da süper rahattı ve neredeyse tam yatabiliyordu, biri olarak bile benim için yolculuğun son kısımları artık katlanabildiğim boyutları aştı zaten yolculuk 24 saati de aştı!.. Maalesef ki otobüs iki şehir arasındaki tüm şehir ve kasabalara uğruyormuş ve son kısımlarda terminallere doğru ilerlerken ben de dahil tüm yolcuların kolu bacağı falan seğirir hale gelmişti…

Neyse ama bu da hayatımdaki bir hedefti ‘en uzun otobüs yolculuğu’ ve bunu gerçekleştirdim 😀

Bir sonraki yazı malum o dünyaca ünlü Brezilya şehri ‘Rio de Janerio’ !

Bonus: Devasa graffitilerin olduğu bu güzel terminal tam da varış noktasına gelmeden önceki duraktı…