Valparaiso, Panama Kanalı açılana kadar tek kalabilmeyi başarmış önemli bir liman şehri. Panama Kanalı’ndan sonra ise tek olma özelliğini yitirmiş ve yerini Şili’deki başka bir liman kentine kaptırmış. Eski bir tarihe sahip tabi bu da kültürel olarak değerli anlamına geliyor. Yalnız çok uzak olmayan bir tarihte şehir bombalandığı için özellikle sahil tarafındaki binalar tekrar yapılmış.

Sabahın bir körü, ahmak ıslatan yamur eşliğinde vardım Valparaiso’ya. Hemen sordum bir markete nasıl giderim “La Sebastiana“ya diye onlar da ya 612 numaralı otobüse ya da üzerinde La Sebastiana yazana bin dediler. Şöföre söyle seni orada indirir diye de eklediler. Bildiğiniz bizim İstanbul minibüsleri. Amcam bastı rampadan yukarı carr carrr o koca tepeye hemencecik vardık. Neruda’nın evi ya yine bir tepede 🙂 Bu seferki şehir manzarası ile birlikte limanı da olduğu gibi görüyor. İnanılmaz bir görüntü! Böylesi güzel bir manzara eşliğinde, öyle güzel bir evde yaşamak…

Önceki yazımda da bahsetmiştim evin içinden fotoğraf çekmek yasak. Detaylar yine aynı. İsterseniz tıklayıp bakın.

Evden çıktıktan sonra yukarıdan yukarıdan Almanya sokağından devam ettim. Çok aralara girme dediler, bazı yerler tehlikeliymiş… Sonunda bir meydana vardım. Meydanın olduğu tepe ile hemen bitişiğindeki Valparaiso’nun sanat merkezi. Tüm sokakların duvarları muhteşem grafitilerle dolu!

Yollarda oturup resim çizen gençler var. Birkaç pasajın içi resim galerileri de dahil atölyelerle dolu… O kadar çok dolaşmıştım ki sokaklarda bir an açlık bastırdı. Bu tarz pasajlardan birinin içindeki kafede oturup bir şeyler yedim.

Yemek kısmını da bitirince geriye birşey kalmamıştı ama hala dönüş otobüsüme saatler vardı. Ne diye önceden almıştım o bileti bilemiyorum, eski alışkanlık işte 🙂 Biraz daha sokaklarda dolanıp aşağı indim.

Atlayıp bir minibüse şu Viña del Mar’ı göreyim dedim. Ev sahibim Astrid pek sevmezsin Miami gibi bir yer demişti, anlamıştı hemen tarzımı. Evet filmlerde, belgesellerde, fotoğraflarda gördüğüm Miami’ye benziyordu ama etkisi berbat bir cover gibiydi! “Böyle güzel şarkıya bu yorum olmuş mu bea!” dersin ya, aynen öyle. Neyse yine de sahilde yürüdüm, biraz etrafa bakındım da bir şeye benzettim burayı kendime göre…

Baktım vakit azaldı, son olarak dönüp Valparaiso sahilinde dolaşayım biraz dedim. Sahil yok tabi ama yine de okyanusu sokak aralarından ya da geniş meydanlardan görebiliyorsunuz.

Sahili, parkı, pazarı derken neyse ki akşam ettim. Otobüse bindiğim gibi yol boyunca horul horul uyudum. Dönünce de sersem gibiydim, bu aralar 3. sezonu başlayan çok sevgili dizim Black Sails‘a biraz bakıp uyudum.